Hayvan Tarihi Ağı araştırma grubu üyeleri yeni yasanın vicdani yanı olmadığını söyledi

İstanbul Bilgi Üniversitesi Tarih Bölümü öncülüğünde kurulan Hayvanât-Hayvan Tarihi Ağı” araştırma grubu, tarih yazımına insan olmayan hayvanları dahil etmeyi, insan-hayvan ilişkisinin farklı disiplinlerdeki görünümünü ortaya koymayı ve bu yolla daha eşitlikçi bir geçmişin ve geleceğin örülmesine hizmet etmeyi amaçlıyor.

Grubun çalışmaları üzerine sorduğumuz soruları, tarih bölümü öğretim üyesi Cihangir Gündoğdu, Deniz İnce, Ege Günalp ve İbrahim Can Usta yanıtladı:

Hayvan Tarihi Ağı’nı duyan herkes çok şaşırıyor. Nereden aklınıza gelen böyle bir araştırma grubu kurmak?

Hayvan tarihi, insan olmayan hayvanların deneyim ve eylemlerini tarihselleştirmeyi hedefliyor; hayvanların tarihsel süreçlerdeki rollerini araştırıyor. Hayvanât, Aralık 2023’ten beri İstanbul Bilgi Üniversitesi bünyesinde resmi bir araştırma grubu olarak faaliyetlerine devam ediyor. Ağ şimdiden pek çok farklı üniversite ve kurumdan araştırmacıların yer aldığı ve katkı sağladığı bir platforma dönüştü bile.

“Hayvan Tarihi” ne demek? Hayvanların tarihini nasıl, hangi kaynaklara ya da deneyimlere dayanarak yazıyorsunuz?

Hayvan tarihi, çıkış noktası olarak hayvanların insanlık tarihindeki rollerini, deneyimlerini ve etkilerini inceleyen bir çalışma alanı. İnsanlar ve hayvanlar arasındaki zaman içindeki etkileşimleri ve bu ilişkilerin toplumları, kültürleri, ekonomileri ve çevreyi nasıl etkilediğini anlamaya odaklanıyor. Buna ek olarak, daha yakın dönemlerde yapılan pek çok çalışma insan olmayan hayvanları tarihsel özneler olarak da görebiliyor.

Hayvan tarihçileri tarihsel failliğin ve deneyimlerin insana özgü olmadığından yola çıkarak mevcut kaynakları yeniden değerlendiriyor, yeni teknolojiler ve yeni yöntemler yardımıyla üretilen yeni kaynaklardan yararlanıyorlar.

DAHA BÜTÜNSEL ANLAYIŞ

Hayvanların tarihini bilmek ne işimize yarayacak?

Hayvan tarihini incelemek, hayvanların insan toplumlarını ve çevrelerini şekillendirmede oynadığı önemli rolleri vurgulayarak geçmişe dair anlayışımızı zenginleştirir. Tarihe daha kapsayıcı bir bakış açısı sunar, etik hususları teşvik eder ve koruma ve hayvan refahı alanındaki güncel konular hakkında bilgi verir. Hayvanları tarihsel anlatılara dahil ederek dünyamıza dair daha derin ve daha bütünsel bir anlayış kazanırız.

Hayvanlar geride tecrübelerini aktaran belgeler bırakmadığına göre hayvan odaklı tarih nasıl yazılabilir?

Tarihi hayvanların perspektifinden yazmak yaratıcı ve disiplinler arası metodolojileri gerekli kılıyor. Hayvanlar yazılı kayıt bırakmasa da arkeolojik, çevresel, tarihi ve bilimsel kanıtlardan edinilen veriler, tarihçilerin onların deneyimlerini ve etkilerini bir araya getirmesine olanak tanıyor.

İnsan merkezci bakış açımız insanların çevrelerine olan etkilerine ve bilişsel kabiliyetlerine insan olmayan hayvanlarınkinden daha fazla önem atfediyor. Oysa insan olmayan hayvanlar da diğer canlılarla etkileşime giriyor ve çevrelerini dönüştürebiliyorlar. Örnek vermek gerekirse kunduz nüfusunun hareket ve davranışları Kuzey Amerika tarihindeki savaşların ve kürk ticaretinden kaynaklanan rekabetin nasıl şekillendiğini belirlemiştir.

SİSTEMATİK SÖMÜRÜ AĞI

Bir yanda mirasını kedilerine, köpeklerine bırakanlar, onları büyük bir sevgiyle büyütenler, bir yanda onlara şiddet uygulayanlar, katledenler… Hayvan-insan ilişkilerini nasıl yorumlarsınız?

İnsanlık başından beri hayvanlarla ilişki içinde. Ancak son 10 bin yılın biraz öncesi ve yerleşik yaşama geçişle beraber insanların hayvanları evcilleştirdiği ve sistematik olarak bir sömürü ağında kullandığı görülüyor. Moderniteyle beraber hayvan hakları ve hayvanların da bir refahı hak ettiği düşüncesi giderek yaygınlaştı. Hayvan davranışlarını daha iyi anladıkça, insanlığın son birkaç bin yılın aksine, insan merkezci olmayan bir dünya görüşüne doğru evrilebileceği görünüyor. Ancak veganlığın yaygınlaşması ve gittikçe genişleyen etik kaygılar göze çarpsa da hâlâ hepimiz hayvanları meta olarak gören ve bunu normalleştiren bir düzende yaşıyoruz.

Özellikle İstanbul’da sokak kedi ve köpekleri sosyal hayatımızı nasıl etkiliyor?

İstanbul halkının büyük bir kısmının, özellikle kedilerle ve köpeklerle olan ilişkilerinin sevgi ve paylaşım temelli olduğu söylenebilir. Ancak bu tablonun parlak olmayan yanları da var. Birçok yerel yönetim yürürlükteki yasaları yeterince uygulamadığından, sistematik kısırlaştırma gibi uzun erimli çözümlere kaynak aktarmadıklarından, gıda ve atık politikalarının yetersizliğinden dolayı insanlarla hayvanların yer yer karşı karşıya gelebildiğini görüyoruz. Bu durum hayvanları hedef alan korkunç şiddet olaylarını da beraberinde getiriyor.

KEYFİYETE AÇIK

Son çıkarılan yasa ve bu yasa kalkan yapılarak gerçekleştirilen hayvan katliamları hakkında ne düşünüyorsunuz?

Son çıkan yasanın ne vicdani ne de bilimsel bir yanı var. Yasanın keyfi uygulamalara oldukça açık olması, muallakta kalan kısımlar barındırması aslında hukuki olarak bile iyi bir iş yapılmadığının göstergesi. Türkiye genelinde hayvan barınağı olması gereken birçok yer, belediyeler tarafından ziyarete kapatılacak kadar vahim durumda. Eski mevzuata göre bu yerlerin geçici olması ve “kısırlaştır, aşılat, yerinde yaşat” prensibiyle popülasyonun kontrol altına alınması gerekirken Türkiye genelinde bu prensibi yeterince uygulayan belediyelerin sayısı yok denecek kadar az. Tüm bu gerçekler görmezden gelinerek eski yasanın etkisiz olduğu yönünde yanıltıcı bir algı oluşturuldu. Hayvanlara yönelik zulmü yasal bir çerçeveye oturtan bu yeni yasa, hayvana karşı şiddet uygulayanlara daha fazla alan açtı ve bu tür eylemleri cesaretlendirdi.

HAYVAN TARİHÇİLERİ ŞU SORULARA YANIT ARIYOR?

Bazı hayvanlar nasıl ve neden evcilleştirildi?

Tarımda, ulaşımda, sanayide ve arkadaşlıkta hangi rolleri oynadılar?

Mitlerde, dinlerde ve kültürel uygulamalarda hayvanlar nasıl tasvir edilmiştir?

Farklı kültürlerin çeşitli hayvanlara yüklediği sembolik anlamlar nelerdir?

Hayvanlar tarih boyunca hangi ekonomik rolleri oynadı? Ticarete, emeğe, geçime nasıl katkı sağladılar?

Çevreyi şekillendirmede nasıl bir rol oynadılar?